Çanakkale’de düzenlenen Adalet Kurultayı kapsamında açılan “Hafıza Sokağı”nda ülkemizde yaşanan adaletsizliklerin fotoğrafları yer alıyordu.
Binlerce vatandaşımız yürekleri burkularak gezdi sergiyi.
Adalet arayışının haklılığının belgeseli gibiydi bu sergi…
Ama ne yazık ki, her geçen gün yenileri ekleniyor bu fotoğraflara.
Ve belki de AKP Genel Başkanı’nın 30 Ağustos resepsiyonundan yansıyan kareler, en sarsıcı kareler olacak.
Adalet dağıtmakla görevli kurumların başındakilerin verdiği fotoğraf kareleri ve yaptığı açıklamalar adalet arayışının ne kadar çetin geçeceğinin işareti gibi.
İktidarların anayasa ve yasaların dışına çıkmaması, güçsüzlerin de güçlüler karşısında hakkının hukukun korunması için oluşturulmuş kurumların temsilcileri, sırtlarını denetlemekle sorumlu oldukları iktidarlara yaslayıp, muhalefete, adalet arayanlara çatıyor.
“Yargı hiç bu kadar bağımsız olmadı”, “Eski yargı düzeni değiştiği için rahatsızlar” diyebiliyor.
Ve bunu 25 gün süren Adalet Yürüyüşü sırasında ülkeyi yönetenlerin bile “Bu ülkede adalet var, niye yürüyorsunuz?” diyemediği bir ortamda söylüyor.
Ve bunu Türkiye’nin; hukukun üstünlüğü endeksinde 113 ülke arasında 99’unculuğa gerilediği, toplumun yüzde 80’inin “bu ülkede adalet yoktur” dediği bir dönemde söylüyor.
Ve bunu AKP Genel Başkanı’nın ev sahipliğinde yapıyor.
“Bu ülkede düşünce ve ifade özgürlüğü var” deyip, geçmek mümkün değil…
Çünkü bu kişi iktidarın iş ve işlemlerini denetlemekle görevli kurumun başkanı!
Ve bu kişi, Danıştay’ın kesinleşmiş kararını uygulamamak için bir bakanlar kurulu kararı, iki kanun çıkaran iktidara çıt çıkarmıyor, çıkaramıyor.
Adalet Kurultayı vesilesiyle hatırlanan Anayasa’nın 138’inci maddesindeki “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır, bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” hükmünü, Danıştay karanını ayaklar altına paspas yapan iktidara hatırlatma gereği duymuyor.
İşlerini geri isteyen insanlar için haklarında bir mahkeme kararı olmadığı halde “terörist” diyenlere, “Burası hukuk devleti, mahkeme kararı olmadan kimseyi suçlayamazsınız” diyen bir yargı kurumu temsilcisi, bir hukuk fakültesi dekanı, bir üniversite rektörü var mı ortada?
Ülkeyi tek başına yöneten kişinin suçladığı bir kişinin, mahkemede aklanması mümkün müdür?
Sonra deniyor ki; “Adalet Kurultayı ile yargı yetki altına alınmak isteniyor.”
Yargı, muhalefetin eleştirisiyle etkilenmez, iktidar gücüyle etkilenir ve etkileniyor.
Beğenilmeyen kararları veren ya da beğenilmeyen görüşler ifade eden yargıçlar, savcılar bir kaç saat içinde başka illere sürgün ediliyor ya da soruşturma geçiriyor.
“Biz hiç uyarı, telkin, telefon almadık” diyenlere sormak gerekir; yazılı sınavlarda başarılı olan hâkim ve savcı adaylarının, mülakatlarda elenip, tarikat, cemaat kontenjanından “uyumlu” atamaların yapıldığı bir dönemde, telkine, telefona gerek kalır mı?